VLADİMİR PUTİNİN HAYATI,YAŞAMI
Vladimir Putin
Vladimir Putin, 7 Ekim 1952'de Leningrad'da doğdu. 1975 yılında Leningrad Devlet Üniversitesi Hukuk Bölümü mezunu. 1975 yılından itibaren KGB Dış İstihbarat Dairesi'nde hizmete başladı" deniyordu.
Resmi açıklamalarda 1975'ten önceki döneme ait bilgi bulamayan gazeteciler, siyaset sahnesinde birden adı parlayan Putin'in gizli kalan hayat hikayesine merak saldılar.
Vladimir Putin kimdir?
1975'te üniversiteden mezun olduktan sonra KGB'nin dış istihbaratında ve esas olarak Almanya'da çalıştı. Aynı zamanda, Leningrad Devlet Üniversitesi Rektörü'nün uluslararası işbirliği alanında danışmanlığını yaptı. 1990'da KGB'den ayrıldı ve Leningrad Belediye Başkanı Sobçak'a yakınlaştı, önce belediye reisinin dış ilişkiler komitesinin başına geçti. Mart 1994'ten sonra başkanın yardımcısı oldu. Evimiz Rusya'nın yerel şubesinin de başındaydı. Eylül 1996'da Sobçak'ın yenilgisinden sonra istifa etti ve Moskova'ya taşındı. Başkanlık Yönetimi'nin başındaki P.Borodin'in yardımcılığına atandı.
1997 Mart-1998 Mayıs'ta Başkanlık Yönetimi Ana Kontrol Departmanı'nın başındaydı. Mayıs 1998'de Bölgelerle İlişkiler İdaresi'nde başkan yardımcısı, Ağustos 1998'de FSB Direktörü oldu. Ekim'den itibaren de Güvenlik Konseyi üyesi seçildi. Mart 1999'da Güvenlik Konseyi Sekreterliği'ne atandı. Ağustos1999'da Yeltsin tarafından yeni başbakan olarak teklif edildi. Yeltsin'in istifası üzerine boşalan başkanlık koltuğuna vekil olarak oturdu. Ardından yapılan seçimlerde başkan seçildi.
Resmi bilgiye yalanlama
Özellikle Putin'in çocukluk dönemi ve anne-babası hakkında bilgi verilmiyordu. Internettte yayınlanan bilgilerde ise Putin'in babası Vladimir Spiridonovic'in bir fabrika işçisi olduğu, 1996 yılında vefat ettiği belirtiliyordu. Bu bilgilere göre de annesi kocasından 6 ay önce hayata gözlerini yumdu.
Resmi kaynakların Putin'in annesinin öldüğüne dair açıklamalarına şüpheyle bakan gazeteciler konuyla ilgili bilgi toplama seferberliğine çıktılar. Gazeteciler Putin'in çocukluk yıllarının geçtiği Gürcistan'ın Kaspi ilçesinin Metehi köyünün yolunu tuttular. Ve "Ben Vera Putina. Viladimir'in annesiyim" diyen 73 yaşında bir kadınla karşılaştılar.
Putin'in annesi: Ölmedim yaşıyorum
Gürcistan'da yayınlanan Alya gazetesinin aktardığına göre, gazetecilerden önce köye Sovyet ve Gürcü istihbarat servisinden ajanlar gelmişti. Köylüler Putin hakkında bilgi sızdırmasınlar diye uyarılmıştı. Ajanların talimatları bu doğrultudaydı. Köy halkı Putin'i Vova diye biliyorlardı. Bu annesinin ona hitap tarzıydı. Putin bu köyde çocukluğunun 3 ile 10 yaş arasını burada geçirmişti.
İşte Vera Putina'nın anlattıkları:
"Ben Ural bölgesinde doğup büyüdüm. Orada teknik okulda bir erkekle tanıştım. O erkek de Vova'nın babası oldu. Adını bile hatırlamak istemiyorum.O beni aldattı. Gebe kaldığım zaman onun bir ailesi olduğunu öğrenmiştim. Karısından mektup gelince her şeyi anladım. Onu hemen terkettim. Vova anne ve babamla kalıyordu.
Sonra Taskent'te tahsil görüyordum. Taşkent'te Gyorgi Osepasvili ile tanıştım. Osepasvili Sovyet ordusunda askerlik yapıyordu. Evlenip Metehi köyüne geldik. Biraz sonra annem Vova'yı Metehi'ye getirdi. O zaman Vova 3 yaşındaydı. Kocam Vova'yı istemedi. Onun kendi çocukları vardı. Ben oğlumla beraber Rusya'da kalmak istiyordum fakat benim diğer çocuklarım da vardı, onun için annesi beni Gürcistan'a dönmesi için ikna etti. Gürcistan'a kızlarım için döndüm, kızlarımı Vova'dan üstün tuttum.
Babam hastalanınca annem çocuğumu çocuk evine verdi. Onu Rusya'da bıraktığım için bana darılmıştı. Kardeşlerim de Vova hakkında haber vermiyorlardı. Kocam da Rusya'ya gitmeme izin vermiyordu. Kocamın kız kardeşi Vova'yı Tiflis'e götürdü ve bir yüzbaşının karısına verdi. Ben Tiflis'e gidip Vova'yı geri aldım. Kocam ve kız kardeşi Vova'nın benden alınması için ellerinden geleni yaptılar. Sonunda başardılar da…"
Putin'in annesi daha ilginç bir bilgiyi de aktarıyor: "KGB'den gelip Vova'nın fotoğraflarını aldılar. Bana da oğlum hakkında konuşmamam gerektiğini tavsiye ettiler.
Ajans Kafkas
x
Putin’in işgal planı
Putin’in açıklamasından da anlaşılabileceği gibi Rusya’nın ilk hedefinin Gürcistan yönetiminin Abhazya ve Güney Osetya’daki egemenlik iddialarını sonlandırmak olduğu söylenebilir. (Abhazya’nın düzenlediği operasyonla Kodori bölgesini de ele geçirmesi bu süreçteki son adım olarak değerlendirilebilir.) Bu amacın, sözkonusu bölgelerin bağımsızlığını tanıma yoluyla gerçekleşmesi de en olası senaryodur. Zira Batı kamuoyundan gelen tepkilerin her geçen gün biraz daha sertleştiği bir ortamda Rusya’nın bir ilhak stratejisi izlemeyeceği öngörülebilir. Muhtemeldir ki Rusya’nın izleyeceği politikanın ikinci aşaması Gürcistan’ın altyapısının tahribiyle beraber, Saakaşvili hükümetini düşürmeye odaklanacaktır. Rusya’nın işinin çok da kolay olmayacağı ortadadır. Zira Saakaşvili hükümeti düşse de ülkedeki genel siyasi atmosfer Rusya’yla yakın ilişkilere taraftar bir hükümetin kurulması için pek de müsait değildir. Fakat her halûkârda, olası bir değişiklik Rusya için, her fırsatta Rusya ile çatışmacı politikaları benimseyen Saakaşvili’den daha makbul olarak değerlendirilebilir. Sonraki adımları ise hedefler olarak değil, alternatif aşamalar olarak değerlendirmek gerekir ve bu aşamalar Batı’nın olaya müdahil olma düzeyine göre belirlenecektir.
Krizden çıkarılacak önemli bir ders de, ittifakların niteliğine ilişkindir. ABD’yi bu beklemediği duruma sürükleyen ve Gürcistan’ın bağımsız inisiyatifini tetikleyen en önemli etken, Batı ile ittifak halinde olan fakat kendi arasında da bir ilişkiler ağı oluşturmuş eski Doğu Bloku ülkeleridir. Ukrayna, Baltık Cumhuriyetleri ve kısmen de Polonya’nın oluşturduğu bu ilişkinin gündemdeki olaylara etkileri su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Litvanya’dan Tiflis’e 9 Ağustosta yapılan üst düzey ziyaretin ardından, 10 Ağustos itibariyle Ukrayna önemli bir çıkış yapmıştır. Kiev yönetimi, Rusya’nın Karadeniz filosunun Gürcistan’ın batı sahillerini kontrol altına almak üzere terk ettiği (Ukrayna toprakları içindeki) Kırım yarımadasındaki üssüne geri dönmesine izin vermeyebileceği yönünde bir açıklamada bulunmuştur. Bu tablo, yukarıda bahsedilen ilişkiler ağının dayanışma amaçlı politik manevralarla çatışmanın boyutlarını güç merkezlerinin isteklerine ve planlarına rağmen büyütme kapasitesini ortaya koymaktadır. Olaylar bize, ünlü Slavistikçi E. C. Thaden’in “Karadağ 1910-12; Rusya’nın Belalı Müttefiki” başlıklı makalesini hatırlatmaktadır. Thaden çalışmasında, büyük devletlerin kontrol altında tutulamayan küçük müttefiklerinin politikaları tarafından felaketlere sürüklenebildiği gerçeğini ustalıkla işlemiştir. Sonuç olarak, 1990’lı yıllardan itibaren Batı tarafından desteklenen ve uluslararası siyasette devlet geleneği olmayan küçük öznelerin yaratıldığı sürecin barındırdığı tehlikeler göz ardı edilmemelidir.
Güney Osetya Krizi ve Rusya
* Dr. Taşansu Türker, Ankara Üniversitesi S.B.F., Tasansu.Turker@politics.ankara.edu.tr